SILÊMANÎ – NADA’nın kongresinde “ulus devlet gerçekliği, siyasal İslam’da kadın bedeni ve kadın kırımı” üzerine sunum yapan kadınlar, “Abdullah Öcalan’ın önerdiği yeni yaşamı kurmak için hep birlikte mücadele etmeliyiz” dedi.
Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bölgesel Demokratik Kadın Koalisyonu’nun (NADA) 1. Kongresi, Federe Kürdistan Bölgesi’nin Silêmanî’ye kentinde devam ediyor. Bir otelde gerçekleştirilen kongre, açılış konuşmalarının ardından birçok başlıkta yapılan sunumlarla sürdü.
3. DÜNYA SAVAŞI
Kongreye Özgür Kadın Hareketi (Tevgera Jinên Azad-TJA) adına katılan Hacer Özdemir, birinci oturumda “Dünya Savaşının Ortadoğu’daki Aşamaları” konulu sunum gerçekleştirdi. Hacer Özdemir, yaptığı sonumda şunları belirtti: “Bugün çok önemli bir konu hakkında konuşacağız. Ortadoğu ve Afrika’da hem savaşı hem barışı konuşacağız. Sizler de biliyorsunuz ki dünyada çok sayıda savaş ve çatışma yaşanıyor. Egemen güçler eliyle geliştirilen çatışma ortamı var. Ukrayna-Rusya, Gazze-İsrail, Afganistan, şimdi de Pakistan ve Hindistan arasında savaş yaşanıyor. Emperyalistler yerleştiği yerlerde savaş geliştiriyor. 3. Dünya Savaşı’nın etkisi, önceki dünya savaşlarındaki gibi değil. Bu savaş teknoloji savaşıdır. En önemli ise savaş kadınlara karşı, kadınların kazanımlarına karşı geliştiriliyor. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, 3. Dünya Savaşı’nın gelişimini ilk gören ve bu savaşı tanımlayan oldu. Tankla topla savaşmıyorlar ama bilinç olarak biz kadınlarla savaşıyorlar. Fakat görüyoruz ki Afgan kadınlar adına konuşan kadın arkadaşımız da dile getirdi, Ortadoğu özellikle kadınlar için bir cehenneme çevrildi. Bu savaşçı zihniyete karşı mücadele etmezsek suçlu durumuna düşeriz. Biz kadınlar üzerinde ciddi sorumluluklar var. 27 Şubat’ta Sayın Öcalan’ın yaptığı çağrı, kalıcı bir demokrasi ve barışın gelişimi için yapıldı. Bizler barışı ve demokrasiyi kalıcı hale getirmezsek, varlığımızı güvenlikli bir şekilde sürdüremeyiz. Kürtlerin yaşadığı sorunlar tüm Ortadoğu’nun sorunudur. Hatta Afrika’nın da sorunudur. Çözülmeyen her sorun herkesi ilgilendirir. Kadınlar hiçbir zaman savaş çıkarmadı ve hiçbir savaşa öncülük etmediler. Savaşlar erkek eliyle geliştiriyorlar. Bu savaşın panzehiri de barış ve demokrasidir. Bu nedenle sorumluluğumuz büyüktür. Çalışmalarımızı, yol ve yöntemlerimizi gözden geçirmeliyiz ve kendimize inanmalıyız. Bu inanç ve kararlılıkla savaşı durdurabiliriz. Kimse yaşanan savaşın uzağında olduğunu ve kendisini etkilemediğini iddia edemez. Bu savaşın hepimiz üzerinde; topraklarımız, coğrafyamız üzerinde ne kadar etki yaratıyor ki aramızda bu sınırlar duruyor? Bu sınırları aşmamız, savaşı durdurmamız gerekiyor. Ne cihatçı ne de emperyal güçlere yol vermemeliyiz.
Bu dönem büyük bir mücadele dönemidir. Enfal, Êzidî Fermanı, Afganların yaşadıklarından biliyoruz. Ülkemizin özgürleştirilmesi ile bizim özgürlüğümüz birbirine bağlıdır, iç içedir. Bizler 3. Dünya Savaşı’nda özgürlük mücadelesini vereceğiz. Bu kongre rolünü yerine getirirse bu saydıklarımızı hayata geçirebiliriz. Sayın Öcalan’ın çağrısı bu anlamıyla sadece Kürtleri değil tüm halkları bağlıyor. Bizler iç içe yaşayabiliriz. Rojava’da bunu görüyoruz. Halkların birbiriyle sorunu yok. Bunu yaratan ulus devletlerdir. 7Jin, jiyan, azadî’ felsefesi ve sloganıyla savaşları durdurmak istiyoruz. Tüm halklar için konfederalizm modelini geliştirebiliriz.”
TAHAKKÜM ARACI OLARAK ULUS DEVLET
Kuzey ve Doğu Suriye’nin Qamişlo kentinden kongreye katılan Sema Bekdaş, “Kadına karşı ataerkil tahakküm aracı olarak ulus devlet modeli ve demokrasinin olmayışı” başlıklı sunumunu gerçekleştirdi. Ulus devletin bir proje olarak ortaya çıktığını dile getiren Sema Bekdaş, “Ulus devlet, başkalarını yok etme üzere kendini kurdu. Hegemonik bir materyal gibi tek devlet, tek millet üzerinden şekillendi. Ataerkil bir sistem üzerinden kendini inşa ediyor. Kadınları bu sistemin dışına itti; toplumsal yaşamdan uzaklaştırdı. Kadınlar eskiden ekonomik alanda kendine daha fazla yer bulurken, egemen güçler kadınları bu alandan uzaklaştırdı. Birçok alanda ulus devlet sistemi kendini dayattı. Önder Apo, ‘Ulus devlet bir egemen güçtür, ataerkil ilişkiler içindedir’ diyor. Cinsiyetçi ve sınıfsal anlamda, ulus devlet bir devlet değil, bir sistemdir ve her yeri kontrol etmek istiyor. Kadınlar, yaratılan bu ulus devletin kurbanlarıdır. Ulus devletler, Ortadoğu’da hegemonik güç yaratıyor. Osmanlı Devleti’nin çöküşü ve ulus devletin inşasından sonra birçok ülke parçalandı. Bu süreçten sonra cinsiyetler arası ciddi bir hiyerarşi oluştu. Ulus devlet, sessiz kadını oluşturmaya çalıştı” ifadelerini kullandı.
Irak ve İran savaşını örnek veren Sema Bekdaş, insanların yıllarca sessiz bir şekilde kırıma uğradığını söyledi. Sema Bekdaş, devamında da şunları belirtti: “Bu bölgedeki erkekler, kontrollerini kadınlar üzerinde kurmak istediler. Ulus devletler, kadınların yaşamlarını bir zindana çevirdi. Kocasının kölesi, çocuklarının annesi konumuna düşürdü. Hiçbir görevi olmayan, şehvet imgesi olarak gösterildi. Kadın ölümleri, eğitimden uzaklaştırma, çocuk yaşta evlilik birçok ülkede hala yasal. Milliyetçilik, kapitalizm ve erkekliği tek bir sistem olarak görebiliriz. Bunun değişebileceğini düşünüyoruz. Kadınlar bu sistemin birinci kurbanları olarak seçilmiş. Kadınların bedenleri üzerinden ticaret yürütülüyor, namus adı altında öldürülüyor, ekonomik şiddete maruz kalıyor, siyasetten uzak tutuluyor. Göçe maruz kalan kadınlar, özellikle Arap kültüründeki kadınlar, tecavüzlere maruz kalıyor. İran’da devrimden sonra hicap, ulus devletin sembolü haline geldi. Kanunlar tamamen erkekler için dizayn edilmiş. Bu kanunlar, kadınları yönetmek için yapılmış. Kadınların kendilerini savunmaması için yaratıldı bu kanunlar. Ama bizler, Abdullah Öcalan’ın önerdiği yeni yaşamı kurmak için hep birlikte mücadele etmeliyiz.”
‘DAİŞ İSLAM’I KULLANIYOR’
Ardından Esma Kaftaro, “Siyasal İslam’ın yükselişinde araçsallaştırılan kadın bedeni” konulu sunum yaptı. Meryem’in bir direniş başlattığını belirten Esma Kaftaro, “İslamiyet’ten önce kadınların dünyaya gelmesi ayıp sayılıyordu. Bazı yerlerde kadınların yaşaması dahi yasaktı. Ama Meryem kadınlara güç ve iman verdi. Kur’an’da kadının öncü rolü görülüyor. Kadınların eşitliği net bir şekilde ortaya konuyor. İlk İslamiyet tarihinde, kadınların rolü bu kadar ilerlememişti. Mücadele eden kadın öncüler, toplumdan uzaklaştırıldı, bu kabul edilemezdi. Hz. Muhammed’in kadınların toplumdaki yeriyle ilgili söylemlerini biliyoruz. Kadınlar özgürdür; politik İslami alanda daha aktif çalışabilirler. DAİŞ, İslam adına savaştığını söylüyor ama İslam’ı kullanarak kirli amaçlarına alet ediyor. Resulün mesajları bu zihniyetin tam karşısında yer alır. Kadınların tümü bir engel olarak görülüyor. Ama umuyorum ki, tüm bunlara karşı bu mücadele gerçek bir birlik yaratır” diye belirtti.
KADIN KIRIMI VE KANUNLAR
Irak’tan kongreye katılan Busra AbuEl-İs, “Ataerkil sistem, hukukla kadın kırımını meşrulaştırıyor” başlıklı sunumunu yaptı. Bazı kanunların zaman zaman kadınları koruduğunu ancak her gün kadınların katledildiğini ifade eden Busra AbuEl-İs, “Birçok kanun ‘namus’ adı altında öldürülen kadınların katillerini de koruyor. Uluslararası sözleşmelere baktığımızda, kadınları ve çocukları koruyan maddelerin önemini anlıyoruz. Bazı ülkelerde tecavüze uğrayan kadınlar öldürülüyor. ‘Şeref’ adı altında kadınları katleden kanunlar var. Şeref kelimesi kadınlar üzerine kurulmuş. Kuveyt’te 273. kanun diyor ki: ‘Eğer bir kadın ya da kız kardeşi başka bir adamla birlikteyse, zina yapmışsa ve adam bu kadınları öldürmüşse, bu adama hafifletici sebepler uygulanır.’ Bu, namusunu temizleme olarak görülüyor. Erkek çocukları annelerine karşı bunu yapabiliyor. Bu kanunlar hala devam ediyor, değişmeleri için çok mücadele veriliyor. Bir adam, ‘namus’ adına bir kadını öldürürse, adama para veriliyor ve ceza almıyor. Kuveyt kanunlarının değişmesi gerekiyor. Irak’taki 430/B maddesine göre kadın dövülebilir, hatta öldürülürse bile, bu ‘namus’ adı altında indirim sebebi sayılıyor. Irak kanununda ‘kadını ve çocuğu terbiye etmek’ ifadesiyle kadına ve çocuğa her şey reva görülüyor. Buna dair savcılığa itiraz ettik ancak itirazımız reddedildi. Cinsel istismar çok yaygın ama çocuklar da asla korunmuyor. Irak’ta çocuklar ve kadınlar şiddet nedeniyle ölüyor ama onları koruyacak kanunlar yok” ifadelerini kullandı.
KAPİTALİZMİN EKOLOJİ ÜZERİNE ETKİLERİ
“Küresel Kapitalist Sisteminin Ekolojik Kırımına Karşı Kadın Mücadelesi” başlığıyla sunumunu yapan Filistinli aktivist Afaf Gattaşa da, şu belirlemelerde bulundu: “Ekolojik kırımlar, kapitalist sistem içinde yaşanıyor. Kapitalizm, doğayı kendi bünyesi altına alarak bir ticaret alanına dönüştürdü. Sistem, bizi doğadan uzaklaştırmak istiyor. Kapitalizm hegemonik bir materyaldir, doğa üzerinde de bu materyal sürüyor ve dünyamızı yok ediyor. Doğa bilerek tahrip ediliyor. Kadının doğadan, ekolojiden aldığı emek de yok ediliyor. Küresel ısınmanın farkındayız, bu artıyor ve yer altı kaynakları tükenme noktasına geliyor. Bu, dünya için büyük bir krizdir. Tahribat sadece doğada değil, denizlerde, göllerde, ormanlarda da sürüyor. Denizler ve okyanuslar, geçmiş yıllara oranla çok daha kirli. Kimyasal maddeler denizlere dökülüyor, canlı türleri yok oluyor. Endüstriyel kimyasallar sulara karıştıkça içme suları da azalıyor. Uluslararası raporlar da bu vahim durumu ortaya koyuyor. Arap toplumlarında susuzluk ve çölleşme ciddi bir sorun. Şu an bir doğa krizinin içindeyiz. Bu durumlar cinsiyetçilik ve milliyetçilikle iç içe geçmiş durumda.
Filistin’den geldim. 65 yıldır Filistin halkı bir insanlık soykırımına maruz kalıyor. Mücadele ediyor. Son dönemlerde işgalci güçlerin faşist yöntemleri daha da arttı. Bu işgalciler güçlü devletler tarafından destekleniyor. 67 yıldır bu savaş sürüyor ve işgalciler bu savaştan besleniyor. Bu sadece Filistin’i değil, doğamızı da yok etti. İşgalcilerin gölgesinde soykırıma uğruyoruz. Hem insanlık hem doğa soykırımı ciddi boyutlarda yaşanıyor. Bu soykırımın etkileri önümüzdeki yıllarda çok daha fazla hissedilecek. Bu savaş, kadınlara yönelik bir savaştır. İşgalciler kimyasal silahlar ve tanklarla saldırıyor, bunun sonuçlarını yakında daha da ağır göreceğiz. Yeni doğan çocuklar hasta doğuyor. Filistin’de büyük bir göç yaşandı ve geri dönüş yolları tamamen kapatıldı. İşgalcilerin ilk işi doğayı talan etmekti. Biz kadın mücadelesini ekolojik mücadeleden ayıramayız. Ekolojik sorunlar aynı zamanda kadın sorunudur. Bunlar çözülmeden kadınların sorunları da çözülmeyecek. Doğa bilincini yükseltmemiz gerekiyor. Güçlüyüz. Bunlara dur demek için söyleyecek çok sözümüz var. Üretim yapan kadınlara destek vermemiz lazım. Ancak bu şekilde atmosferimizi koruyabiliriz.”
Kongre sürüyor.